Ana Dilde İbadet
İbadetin ana dilde olması, özellikle din adamlarının toplum üzerindeki hegemonyasının kalkması, kutsal kitapta insanlara verilen mesaj ve öğütlerin anlaşılarak dinin hayata geçirilmesi ve kültürel emperyalizmin önüne geçilmesi gibi konularda büyük fayda sağlayacaktır. Bunu biraz daha açalım.
Gerek Hıristiyanların Orta Çağ’da düştükleri durumu, gerek de İslam Dünyası’nın geri kalışını incelersek, bunların en büyük sorumlularının din adamları olduğunu görürüz. Hıristiyanlık’ta bilimsel gelişimin önünü tıkayan ve geciktiren, mezheplerin savaşlarıyla ortalığı kan gölüne çeviren papazların hegemonyası kaybolur diye matbaaya, kendi dilinde ibadete karşı çıkan, aforoz, endülüjans, engizisyon gibi kurumlarıyla halka kan kusturan, kulların affedilme yetkisinin bile kendinde olduğunu iddia eden hep kilise olmuştur. Hıristiyanlar dinlerini İncil’den okuyarak değil, kilisenin yorumlarıyla öğrenmiştir fakat matbaanın bulunması ve İncil’in diğer dillere tercümesiyle birlikte insanlar Kilise’ye ihtiyaçları kalmadan dinlerini öğrenebilmiş ve Orta Çağ’ın karanlığından böylece kurtulabilmişlerdir. Kendi milletimize bakacak olursak bizde de aynı durumun olduğunu görürüz. İnsanlarımız Kuran’ı ya okumayıp ya da Arapça orijinalinden anlamayarak okudukları için dini, din adamlarından ve atalarından gördüklerinden öğrenmişlerdir. Tanrı dinde ince ince düşünülmesini, araştırılmasını, emirlerinin uygulanmasını, kitabının rehber edinilmesini ister. Kişiler Tanrı’nın kitabının manasını bilmeden üzerinde nasıl inceden inceye düşünebilirler? Osmanlı döneminde de Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesine karşı çıkılmıştır. Amaç kişi ile Allah arasına din adamlarını sokmak ve din adamlarının izahlarının, padişahın emriyle verilen fetvaların din diye sorgulamasız yutturulmasıdır. Oysa dinin tek kaynağı olan Kuran’ın çevirisi elde olunca kişilerin Tanrı’nın dini ile uydurulan dini ayırt etmeleri mümkün olabilir. Cumhuriyet döneminde Kuran’ın tercüme edilmesine rağmen yine de halkımız dini Kuran’dan değil diyanetten, imamlardan ve şeyhlerden öğrenmeye devam etmektedir.
İbadetin en çok bilinen şekillerinden biri namazdır. Namazın en önemli bölümü ve özelliği ise namazda Allah’ın zikredilmesi yani hatırlanmasıdır. Nitekim 20-Taha Suresi 14. ayetten namazın kılınmasındaki amacın Allah’ın hatırlanması olduğunu anlarız. Kuran’da, namaz kılarken Kuran okuyun denmez fakat illa da Kuran okunmak isteniyorsa bunun ana dilde anlayarak ve düşünerek yapılması daha uygundur.
Allah içkili kişilerin bile namaz kılmalarını istemiş fakat onlara bir şart koşmuştur: “Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın” (4-Nisa Suresi 43) Böylece Allah sarhoşların ne söylediklerinden habersiz oldukları için namaz kılmalarını istemediğini bildirmiştir. Peki ayıkken hem bilmediği bir dilde, hem de ezbere Arapça Kuran okuyup ne dediğini bilmeyenlerin durumunun bu sarhoşlardan farkı nedir? Bunların namazlarında yerine getirmedikleri unsur olan ne söylediklerini bilmemek, sarhoşların yerine getirmediği unsurla aynı değil midir? Kuran’da (2-Bakara Suresi 45) “Sabırla, namazla Allah’tan yardım dilemek” geçer. Peki ana dilinde namaz kılmayan kişi kendi özel derdiyle ilgili özel duygularını nasıl dile getirip de Allah’tan yardım dileyecektir. Ana dilde ibadete karşı çıkanlar bu ayetin hükmünün yerine gelmesini engellemiş olmuyorlar mı?